Bugün "Bir Tokyo Hikayesi"ni yeniden izliyorum, daha önce de filmi görmüştüm. Fakat filmi izlerken film izleme alışkanlıklarına dair önemli bir meseleyi tekrar duyumsadım. Yanlış hatırlıyor da olabilirim fakat Japonlar 60'lara kadar sinemalarda filmleri pür dikkat izlemek yerine bir yandan da diğer işlerle ve insanlarla meşgul olurlarmış. Japonya'da sinema salonu gürültülü bir yer... Eğer Kurosawa'nın samuray filmlerini düşünecek olursak bu pek de gerçekçi değil, büyük ihtimalle yanlış hatırlıyorum çünkü Kurosawa belki Amerikan sinemasının Western-Aksiyon denilebilecek türünün ilham kaynağıdır. Fakat Ozu, bana böyle düşündürdü. Gerçekten de filmi kaçırmamak için izleyicinin performans sergilemesine gerek yok. Film olağan akışında seyrediyor. Eğer doğu batı gibi bir ayrımımız olacaksa illa, öyle sanıyorum ki doğu dediğimiz yer Himalayalarla başlayan ve Pasifikte biten başka bir dünya. Neden derseniz, İspanya'dan Türkiye'ye hatta Hindistan'a kadar ki dünyanın değer yargıları birbirinden pek de farklı değil. Belki Kuzeyliler başkadır... Örneğin, Çinli bir general Sun Tzu savaşmadan zafer kazanmanın komutanlığın erdemlerinden olduğundan bahsediyor. Oysa kendisi de bir asker olan Sokrat, büyük İslam Savaşçısı Ali veya bir Japon general tersini düşünürdü. Japonya bizim de içinde olduğumuz daha büyük bir "Batı"nın içerisinde. Japon sinema salonları hakkında ettiğimiz birkaç lafın aslında 70'lere kadar Türkiye sinema salonları için de geçerli olduğunu unutmayalım. Acaba Çin'de sinema neydi?
I have a unique blend of expertise in art and engineering, with a specialization in animation, video production, and drama. I'm deeply passionate about the art of montage and its significance in cinema, and I strictly adhere to the principles of tragedy in my written works. I also incorporate machine learning techniques in my literary works and animations, actively contributing to the development of these algorithms and regularly publishing my findings in scientific conferences and journals.