İnsan, ne rüzgara ne suya ne de toprağa hükmedemez, fakat ancak ateşe hükmedebilir. İslam'da şeytan ve cinlerin kötü düşünceler öğütleyenler olarak ateşle ifade edilmesi de bu sebeptendir. Kişi şeytanını hakimiyet altına alabilir.
Fakat bu büyü gibi değil, çoğumuzun da yaptığı gibi düşünceyi, dürtüyü yenmek anlamında. Süleyman'ın cinleri zincirlere vurması da böyle algılanabilir, en ağır işlerde çalıştırması da.
Zaten Arabi'de de buna yakın batıni açıklamalar vardır.
Putperestliğe karşı Tanrı'nın bitmeyen öfkesi, daha açık ifadeyle taşı hakimiyet altına alması gereken insanın, taş yani put tarafından hakimiyet altına alınmasına öfkelenen Tanrı'nın insana verdiği ceza da ateştir. Gerçekte ölümden sonra ateş olabilir, fakat ilginç olan bunun dünyadaki anlamı.
Tevrat'ta Tanrı dünyada verdiği ceza için de ateş, der. Hatta tıpkı altını saflaştırmak için sarrafın yaptığı gibi, der. Bunun benzeri İslam'ın kutsal kitabında da var, insanlar gemi sallanınca Tanrı'ya bağlanırlar da düzlüğü çıkınca nankörlük ederler. İşte dünyevi ateş, insanı saflaştırıp Tanrı'ya yaklaştırandır. Böylece en kötü kişi bile altını seyreltebilir. Bu noktada putların ilk yıkıcısı İbrahim'i hatırlamakta fayda var. İbrahim de bir gece gizlice babasının şehrin zenginleri için elleriyle yaptığı ve mabede yerleştirdiği putları yıktığı için ateşe atılmak istenmişti. Ne gariptir ki dünyada gerçekten ateşe atma cezası Kur'ana göre iki yerde geçer, biri ilk hristiyanları, tek tanrı inançlarından dolayı ateşe atanları Muhammed'e hatırlatan Burçlar suresindeki Ashab-ı Uhdud(Çukur Sahipleri), diğeri de esenlik üzerine olsun İbrahim'in ateşe atılmasıdır.
Her iki olay da putperestlerin müslümanlara verdiği cezadır.
Ashab-ı Uhdud hakkında başka bilgi verilmez, fakat İbrahim değil ama Tanrı ateşi İbrahim için serinletmiş fakat beraber ateşe atılan kardeşi, Lut'un babası ateşin içinde şehit olmuştur.
Minyatür 16ıncı yüzyıl, İran'ından.
Bu olayı tasvir ediyor.