Demek ki 16.yy. bir kırılma yaşanıyor. Bu kırılma büyük 17.yy. düşünürü Spinoza'da da kendini gösterecekti. Mikro alandan makro alana siyaseti yapıp edebilme kudreti ile anlatacaktı bize. Demek ki Spinoza'ya göre bir kişi gücünü artırdıkça sevinç duyacak, azaldıkça hüzünlenecekti. Ve yöneticiler sürekli güçlenme arzusunda oldukları için bizi daha da hüzne sokacaklardı. Sonra Niçe'de bu fikirleri iyi bir edebi uslüpla tekrar etti. Doğru mu? Bana makul fikirler gibi gözüküyor, tarih bilgim de aklımı doğruluyor. Örneğin, Kanuni'nin oğlunu öldürmesini devletin beka sorunu olarak görmek bana saçma hatta absürt gözüküyor. Bence o da canını kurtarmak için oğlunu öldürdü ki babası da dedesini hapse attırmıştı. Bunu halk da biliyor, hatta dizilerde seyrediyor.
İşte bu aralıkta modern demokrasi, yöneticilerin ihtiraslarını dizginlemek için bir araç olarak doğdu.
Bütün bu fikirler ışığında bugünün Türkiye siyasetçilerine baktığımda söylemlerinde aksayan bir şeyler görüyorum. Bize hizmet için siyaset yaptıklarına bizi ikna etmek isteyen bu çevreler, herkesin gözü önünde en adice komploları kurmaktan, halkı paranoid kurgulara inandırmaktan da çekinmiyor. Haberler ve hukuki suçlamalar gerçeklikten kopuk olunca, halkta da umut yok diyesim geliyor. Lakin öyle değil. Konuştuğum insanlar dişini sıkıyor ve kabulleniyor. Türkiye toplumunda çok belirgin bir huy var, dişini sıkarak olumlu yanlarını kabullenmek. Kötünün iyisini kabullenmekten başka çaremiz yok! Evet, belki namuzsuzlar fakat terörün bitmesi buna bağlı. Evet, çalıyorlar ama çalışıyorlar. Bunun gibi pek çok argüman duyuyorsunuz insanlardan. Bir tür öğrenilmiş çaresizlik.
Bence 16.yy.'dan beridir anlatılmaya çalışılan siyasetin bu doğası, halk tarafından iyice anlaşıldı. Öyleyse bırakalım, siyasetçiler daha da bizi kandırdıklarını sansın!
Bence 16.yy.'dan beridir anlatılmaya çalışılan siyasetin bu doğası, halk tarafından iyice anlaşıldı. Öyleyse bırakalım, siyasetçiler daha da bizi kandırdıklarını sansın!