Günlük hayatta bir ahlakçı değilim. İnsanlara pek karışmam, örneğin. Kendimde bu itiraz hakkını bulmam. Dünyamda kurallarım var, 30'umdan sonra bu kurallar gittikçe belirginleşti. Tragedya okumak belki beni bu hale getirdi, trajedi kahramanı olmamak için belli şeylere dikkat ediyorum. O yüzden hep On Emir gibi altın kurallar ve benzeri semavi nasihatler var aklımda.
Bunun oyun yazmakla ilintili olduğunu sonradan fark ettim. Benim için örnek piyes yazarı Shakespeare, Ibsen, Sartre ve daha birçokları tamamı oyunlarında ahlaki pozisyonlarını korurlar... Günlük hayat değil, oyun yazma pratiği beni iç dünyamda daha da etik düşüncelere sevk ediyor. İnanç sistemleri ilgimi çekiyor. Verilen nasihatlerde trajediyi bulur hale geliyorum. Sanki inanç trajediyi önlemek için ortaya koyulmuş gibi de gelmeye başladı...
Godard şöyle diyor, film çekmek ahlaki bir meseledir. Ha o işte.