Kış Uykusu kuşkusuz Türkiye'nin en önemli sanat eserlerinden bir tanesi. Bunun verilen ödülle taçlandırılması çok güzel. Gene de bu filme netlikle bir bakış atmamız gerekiyor. Birincisi, kimdir bu Aydın? Her şeyden önce bir burjuva aydınıdır. İdeallerinin altında kalmıştır, her Ceylan filminde olduğu gibi... Taşrada mağaraya bir örümcek gibi yuva yapmıştır. Kendinden alt sınıfları ezmektedir. Etrafında bir güç mücadelesi vardır, böylece Niçe'ci anlamda bir krallığın başındadır. Yeni bir feodalitenin şafağındayız. Bu yenik adamın taşrada ne işi var, mutlaka önüne geçemediği tatminsizliğidir. İkincisi, bu gururu kırılan genç kimdir... Bir işsiz, sınıf olamamış bir taşralı. Kimdir o? Mayıs Sıkıntısı'ndaki işçi Emin mi? Değil. Lümpen bir karakterdir. Peki marabalığı kabul edecek mi?
Şimdi bu analizin ne anlamı var, onu söyleyeceğim. Malum sanayi devrimi hızla hayatımıza girdi, pek çoğumuz yeni teknolojik aletlerimizle çok mutluyuz ama bir yandan da ve hatta uzun süredir de işçi sınıfı, fabrikada çalışan insan sayısı oldukça azaldı. İşler otomasyona doğru geçmekte... Sınıfın ortadan kaybolması, daha doğrusu sınıf halen var ama fabrika işçisinin ortadan kaybolması beraberinde hem kentte hem de taşrada lümpenleşmeyi getirdi. Burjuva aydınlarıyla lümpen işçilerin bir arada resmedilmesi çok çok önemliydi. Denilebilir ki İstanbul kenti de benzer bir sürece girmekte ve hatta gelişen teknoloji ile sınıf daha da soysuzlaşmakta... Sanayi devriminin etkilerini böyle anlatınca görebildik mi? Anlatılmaya değer tek şey şu anda budur... Yeni sanayi devrimi ve kaybolan işçi sınıfı ve onların tepesine binen burjuva aydınları... Maalesef.