Elimde de Murat Gülsoy'un son çıkan "Belirsiz Bir Anın Kıyısında" kitabı var. Bu bir öykü kitabı... Bugün ki konu başlığımız, "Realist ve Post-modern Roman Bağlamında Edebiyat ve Ötesi". Şimdi bu kitap için ben post-modern bir kurmaca diyeceğim, bunu neden böyle diyorum çünkü resim düşüncesinin içerisinden gelen bir "an" kavramı var ve bu an kavramı öykülerin içinde algı ve bilinç gibi kavramlarla değerlendirilmiş gibi görünüyor. Zamanı insanın algılaması zamanın mekanik tik-toklarının çok ötesinde... Kendi bilinci ve algısı ile ilişkidir. Murat hoca da öykülerinde kurmacayı zihnin içinden bir gerçeklik yaratarak geliştiriyor. İşte post-modern derken gerçeğin temsil edilmesi değil, gerçeğin dil ile tekrar kurulmasını kast etmiş oluyoruz. Burada bu algı, bilinç ve dil arasındaki ilişkilerin felsefi problemlere karşılık geldiği görülmekte... Aynı zamanda bu kitap üzerinden programın başlığını da tartışmış oluyoruz, mekanik gerçekçilik ve dilin gerçekliği... İşte noktada roman sanatı kadar resim sanatını da konuşmamız gerekiyor. Klasik resim sanatında antik grekten gelen bir an düşüncesi vardır. Bu ne demek, klasik resimde, bir olayın resmi içinde, ayrıcalıklı bir anın resmedildiğini görüyoruz. Tüm olayın özeti de denilebilir. Diyelim Fransız devrimini anlatacağınız zaman "Halka Yol Gösteren Özgürlük" tablosunda (bir olayın resmidir bu) tüm olayın özeti denilebilecek elinde Fransız bayrağı taşıyan kadını çizersiniz. Bu an diğer tüm anlardan ayrıcalıklıdır. Fakat Cezanne'ın ve diğer modernist sanatların temsil edildiği resimlerde bu türden bir ayrıcalıklı ana rastlanmaz... Hayat olağan akışında devam etmektedir. İşte burada kitabın "an" kavramının resim sanatıyla ilişkisini de görmüş bulunuyoruz. "An"ın algılanışı artık klasik resmin mekanik gerçekliği değildir. Zihnin algıladığı andır. Tüm bunlar ışığında baktığım için kitap oldukça başarılıdır, diyorum. Okuması da epey keyifli. Şu ana kadar iki gerçeklikten bahsettim, mekanik bir dış gerçeklik ve bir dilin veya zihnin gerçekliği... Bu aralıkta realist ve post-modern roman oluşmaktadır.
Ötesinde ne var? Ötesinde kuşkusuz yeni edebiyat kuramı var. Burada benim de katkıda bulunduğum, Yapay Edebiyat konusu var. Öykülerden birinde bu konuya da değinilmiş... Şimdi, ben yüksek lisans tezime başladığımda aklımda "Niceliksel Biçimcilik" çalışmaları vardı. Zamanla bana öyle geldi ki, eğer bilgisayar tiyatro eserlerini biçimsel olarak değerlendirebiliyorsa, o zaman bir de yapısal özelliklere sahip metin üreten modeliniz olduğunu varsayalım (makalelerin birinde "Yazı Makinesi" adını verdim.) O zaman üretici modeli bu değerlendirme ölçütlerine göre optimize etmeliyiz. Bu ne demek, o zaman bir trajediyi aslından daha iyi yazmak bile mümkün... Çünkü belirli ölçütlere göre optimize ediyoruz. Benim için "Yapay Edebiyat"ın ilk amacı, bir metni içeriğine bağlı kalarak yeniden yazmak... Belki daha iyi yazmak.
Bu aralıkta felsefi problemler doğuyor. Şimdi şöyle söyleyeyim, realist romanın yapısı için mekanik tabiri kullanılabilir. Biçimsel olarak bir matematik var. Bir yapı söz konusu... Bir biçimi var demek onun matematiği var demek, biçimsel bir otomatizm söz konusu. Öte yandan, yeni biçimlerin keşfi de söz konusu bu otomatizm içerisinde. Ama post-modern edebiyatta bu yapısal özellikleri değil, dilin kurduğu gerçekliği görüyoruz. Kısaca söylemek istediğim, modern ve post-modern roman henüz bu çalışmaların ileri uçlarını temsil etmekte... Yapay Edebiyatın konusu şimdilik realist roman ve klasik tiyatrodur.