Festivallerin Antik Grek’ten beri var olduğunu biliyoruz. Antik Grek kültüründe pagan dininden kaynaklanan bir ritüel, tiyatro oyunlarının sahnelendiği, piyeslerin yazıldığı bir ritüele dönüşüyor. Tiyatro oyunları ve eğlencelerle Antik Yunan’da kent insanı sağlık buluyor, şifa buluyor… Hem içkiler hem yemişler insanın bedensel sağlığını korurken, tiyatro ve müzik de ruhsal sağlığını koruyor.
Biraz daha
açıklamam gerekirse Tragedya dönemin tıbbi ilimlerinden epeyce etkilenmiş bir
tür... Bu etkileşim çok önemli... Sanat bugün de benzer yollar aramaktadır: tıp
ve sanat etkileşimi.
Platon, Katharsis’in
ruhu bedenden/duyulardan ayırdığını savunur ve tüm büyük sanatların bunu nasıl
yaptığını düşünmeliyiz: bizi gerçeklikten uzaklaştırır ve geçici olarak başka
bir yaratıcı, duygusal aleme götürür; Platon için bu diyar fiziksel
gerçeklikten "daha doğru" olabilir.
Aristoteles,
trajik drama tanıklık etmenin bizi geçici olarak günahın tehlikelerini yaşamaya
zorladığını ve bize derin, gerçekten korkunç bir duygusal düzeyde temel bir
ibretlik hikâye öğrettiğini savundu. Karına güvenmemeni söylemek başka bir şey
ve Agamemnon'un trajik düşüşüne tanık olma deneyimini yaşamak başka bir şey.
Katharsis, Aristo’nun
bakış açısından oyunun sonundaki acıma duygusuyla ilintili. Ahlaki bakış
açısından seyircide acıma hissi oluşur. Örneğin, bahtsız Kral Edip'e oyunun
sonunda acırız, oyun boyunca da korkarız. Zaten Katharsis de bu demek. Gerçek
hayatımızın acıması ve korkusu tiyatroda serbest bırakılır, bir günah keçisine yerleştirilir.
Bilgelik, Aristoteles'in trajediye bakışının ve trajik kahramanın deneyiminin
merkezindedir: trajik deneyim...
Özetlemem
gerekirse, müzik, tiyatro ve çeşitli diğer sanatların festivaller yoluyla
halkla buluşması yeni bir iş değil, biz de bugün festivalleri çok seviyoruz.